tarihinde yayınlandı

Ritüel Kuramı

HAZIRLAYAN : ZELİHA SAYILI KÜÇÜK

GİRİŞ

Ritüel kelime olarak “ayin” anlamına gelmektedir. Bu bağlamda ritüeli anlamak için din, mit, büyü, sembol kavramları çerçevesinde incelemek gerekmektedir. Mit; Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikayesi, mitos olarak tanımlanmaktadır[1]. Çalışmada, din ve sembol kavramları da Durkheim’ın görüşlerinden faydalanarak açıklanmaya çalışılmıştır. Bunun yanında ritüel ile ilgili çalışan araştırmacıların görüşlerinden yola çıkarak, ritüelin tanımı ve sanatla olan ilintisine değinilmiştir.


1.RİTÜELİN TANIMI

            Ritüel kelime olarak “ayin” ve  “adet haline gelmiş” anlamına gelmektedir[2]. “Ritüel” için verilen tanımlardan bazıları şöyledir: Ritüel, kişiler ve dünya arasında doğru bir dengenin yakalanabilmesi için bir duyguyu oluşturan veya yeniden yaratan formel ve sembolik davranıştır. Kavram köken itibarıyla rhyme (kafiye), rhythm (ritim), river (ırmak) gibi kelimelerle ortak bir köke sahiptir( Kutlu, 2013:64-65). Ritüelin bunun yanında birçok tanımı bulunmaktadır.

            Ritüel, birey ya da gruplarla ilgili bazı değerlerin, uygun zamanlarda, sembolik ve aşağı-yukarı değişmeyen ardışık davranış biçimleri ile tekrarlanmasıdır. Standartlaşmış ve tekrarlanan sembolik davranış biçimi olan ritüel, bireysellikten öte grup bilincini ve birlikteliğini ortaya koyan duygusal bir kanal, yeni bilgi ve tecrübeler için bir rehber olarak geçmişi günümüze, günümüzü de geleceğe bağlayan bir bağ olarak da tanımlanabilir (Karaman, 2010:229).

            2.EMİLE DURKHEİM VE ÇEŞİTLİ KURAMCILAR IŞIĞINDA RİTÜEL KURAMI

            Ritüel, Durkheim’ın kültür sosyolojisi çerçevesinde değerlendirilen ilk ve temel kavram olarak bilinir. Ritüel, dini ayinleri içerdiği gibi törenleri, şölenleri, bayramları ve toplumsal bağı kuvvetlendiren eylemleri de içermektedir. Yani, ritüel, herhangi bir maksat dolayısıyla, toplumda sürekli bir şekilde ortaya konan kimi özel eylemleri vurgulamaktadır. (Alver, 2010:203-204)

            Durkheim’ın başka bir ifadesine göre ritüeller “insanların kutsal karşısındaki davranış kurallarıdır.” Durkheim’ a göre kutsal şeyler “Tanrılar ya da ruhlar diye isimlendirilen kişisel varlık­lardan ibaret değildir. Bir kaya, bir ağaç, bir su kaynağı, küçük bir taş, bir ağaç parçası gibi her hangi bir şey kutsal olabilir.” Bu genel ifadeye göre daha detaylı biçimde ise kutsal; mekan, zaman, varlık ve nesnede olmak üzere dört farklı şekille ortaya çıkar:

1.      Kutsal mekan: Hac mekanları ve tapınaklar böyle yerlere örnektir.

2.       Kutsal zaman: Bu anlarda özel ritüeller gerçekleştirilir. Yahudilik’teki Şabat kutlamaları buna örnektir.

3.        Kutsal varlık: Başta Tanrı olmak üzere doğaüstü olduğuna inanılan varlık türleridir. Bazen insanlar ya da hayvanlar kutsal sayılırlar. Kabile şefleri, kahinler bunlara örnektir.

4.        Kutsal nesne: Taşıdığına inanılan tabiatüstü güç nedeniyle taş, kutu, asa, yüzük gibi nesnelerin kutsal sayılıyor oluşu ve bu nesnelerle tema­sın özel ritüelleri gerektiriyor olması söz konusudur( Kutlu, 2013:66).

            Ritüeller, Durkheim’ın düşüncesindeki dinin ameli boyutlarıdır. Durkheim’ın din tanımı ise şöyledir: “Bir din, kutsalla yani diğerlerinden ayrılmış ve yasaklan­mış şeyle ilgili inançlar ve amellerden oluşan tutarlı bir sistemdir. Bu inançlar ve ameller, ken­dilerine inanan bütün insanları kilise/cemaat diye isimlendirilen tek manevi bir toplum halinde bir araya getirir.” Buradaki ritüellerle yani amellerle insanlar din sisteminin kutsalları etrafın­da birleşerek bir toplum haline gelmektedir(Kutlu, 2013:65-66).

            Ritüeller, kutsalla ilişkinin teorik boyutunun yani inancın sosyokültürel yaşam içinde sindirilmesini ve kolektif bir paylaşımın konusu haline gelmesini sağlamaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki kutsalla kurulan ilişkinin teorik boyutu kurumsal dinler söz konusu olduğunda genel olarak “inanç”, pratik boyutu ise “ibadet” olarak tanımlanırken, kurumsallaşmamış dinler söz konusu olduğunda teorik boyut “mit” pratik boyut ise “ritüel” olarak kavramsallaştırmaktadır(Şahin, 2008:269-270).

            E.Durkeim mitleri dinin sistemin bir parçası olarak kabul eder. Nasıl hareketler ritüellerin araçları ise kelimeler de mitlerin araçlarıdır. Mit, yaşatıldığı toplum içinde ritüel olarak uygulama şeklinde ayinlerde ya da anlatılarak canlandırılır. Ayini anlatımda vaaz, ilahi, dua, dans, vb. iletişim şekilleri kullanılabilir. Örneğin, Yunanistan’ın Attika bölgesindeki Eleusis kenti, tüm Yunan dünyasında saygı gören ve “Tanrıçalar” olarak adlandırılan Demeter ve kızı Persephone onuruna düzenlenen ritüeller ve gizemleriyle ünlüdür(Sina, 2004:37).

            Durkheim’ın ritüele verdiği önem, doğrudan toplumsal alanla ilgilidir; onun ilgisi ritüelin toplumsal ilişkilerdeki işlevlerine dönüktür. O, ritüeli ahlaka benzetir ve ‘belli bir davranış tarzını emreder’ nitelikte olduğunu ifade eder. Durkheim, ritüeli doğrudan toplumsal (ve kültürel) zemine oturtur ve o zemindeki işlevini merkeze alır. İnsanları bir araya getiren, onları bir amaç etrafında toplayan ritüel, ortak bilincin ışıklarını yakar. Toplumsal hayat, ortak bilinç etrafında kendi sürekliliğini kazanır(Alver, 2010:205).

            Durkheim’in temel hipotezine göre, ritüellerin formundaki ve anlamındaki değişim ve çeşitlilik toplumların yapısındaki değişim ve çeşitlilikle ilgilidir(Peacock, ?:141).Örneğin, arkaik toplumlarda önemli olan iki başlıca ritüel tipi, kurban ayini ve krallık ayinidir. Kurban sayesinde bir papaz, insan ile tanrı arasında oluşan boşlukta köprü kurmaya çalışır(Peacock, ?:143).

            Durkheim, ritüel gibi sembolü de toplumun kurucu öğesi olarak görür. Ona göre semboller olmadan toplum anlaşılamaz. Dinamik, çok yönlü, çok katmanlı bir alan olan semboller, kültür ve kültür sosyolojisinin merkez uğrağıdır. Bu bakımdan sembolden söz etmek, doğrudan kültür ve kültür sosyolojisinden söz etmek demektir(Alver, 2010:207).

            Sembol, bir sosyal durumu somutlaştırmak için kullanılan bir dizi şeyi içerir. Nesne, sözcük (dil/kelime), işaret, mimik, jest gibi araçların kullanılması ile oluşur. Sembol, bir şeyi anlatmak, onu göstermek için başka bir şeyi aracı kılar. Bir soyutlamadır ve estetik bir yaratımdır. Semboller, tıpkı ritüeller gibi insan eylemi ve toplumsal yapı açısından zorunludur; çünkü toplumsallığın dayandığı temel noktadır. İnsan eylemi, bir yönüyle semboliktir; her eylemin göstermek istediği bir durum vardır. Eylemler, sembolik değeri ile anlaşılmalıdır. Anlamlı bir yapı olan eylemler, semboller olmadan gerçek anlamını vermeyebilir. Bu bakımdan sembol, bir kültürel yapıda pek çok şeyi gösterir, pek çok şeye işaret eder. Kültürel hayat, sembol yaratma sürecidir esasen. İnsan, sembol üreten tek varlıktır ve kültür de ona hastır sadece. Kültürün önemli bir yapı taşı olan sembol, anlam yüklüdür ve doğrudan o hayata, o toplumsal bağlama işaret eder. Her toplum mutlaka sembol üretir(Alver, 2010:206). Örneğin insan başının sembolik önemi, Neolitik Dönem boyunca, Konya düzlüğündeki Çatalhöyük’te hem kafatası ile ilişkili olan ritüel uygulamalarda hem de duvar resimlerinde sayısız başsız gövde ve gövdesiz başın yer aldığı sanatta oldukça iyi tanımlanmıştır(Baird, Baysal ve Fairbairn, 2012:125). Çatalhöyük’ün 9,5 kilometre kuzeyinde yer alan Boncuklu’da yapılan kazı çalışmalarında Neolitik ritüel ve simgeciliğe yönelik önemli ipuçları ile karşılaşılmıştır. İnsan ve hayvan başları, muhtemelen yaşam gücünün ve/veya insanların ve hayvanların gücünün sembolüdür(Baird, Baysal ve Fairbairn, 2012:127).

            Max Gluckman ise ritüeli, törensel faaliyetlere benzer fakat mistik düşünceleri de içine alan faaliyetler olarak ele almaktadır. Ritüel katılımcının mutluluğunu etkiler. Bunu onları korumak için ya da onları mutlu etmek için yaptığına inanılır. Bu anlamda ritüel hem tekil bir etkinliğe hem de tüm bir türe işaret eden bir topluluk ismine karşılık gelecek şekilde kullanılmaktadır(Karaman, 2010:229).

            Erving Goffman (1967) gibi sonraki kuramcılar, bütün kişilerarası davranışlarda bireyin ilgisini ilişkili kültürel metinler ve çerçevelere odaklayan ritüelleri vurgulamışlardır. Nitekim, dinsel ritüeller bireylerin etkileşim içinde oldukları her zaman ortaya çıkan seyin sadece özel bir örneğidir(Aslan, 2010:11).

            Goffman, kutsal nesneler ve inançlar ritüellerle yaratılır: kabile toplumlarında (veya kiliselerde) ritüel bir tanrı veya ruh yaratılır; gündelik karsılaşmalar ritüel benlik yaratır. Goffman’a göre ritüeller ayrıca tiyatroya benzer(Aslan, 2010:15).

            Antik Yunan tragedya ve komedyasının kaynağını araştıranlar, dramın tanrı Dionisos için yapılan ritüellerden doğduğunu ileri sür­müşlerdir. Bu sav, Cambridge Okulu denilen ve evrimci görüşe daya­nan antropologların bulguları ile pekişmiştir. Max Müller, Wilhelm Mannhardt, Andrew Tang, E.B. Taylor, William Robertson gibi, ritüel konusunu inceleyen bilim adamları, ilkel insanların inançları ve ritüelleri ile bugünkü halk bayramları arasında bağıntı kurmuşlar­dır. Bu bilim adamlarına göre, modern bayramlar eski büyü törenle­rinin uzantılarıdır. Günlerin uzaması, kışın sona ermesi, tarlaların canlanması, üremenin artması için yapılan törenleri bolluk duası nite­liğindedir. Bayram sırasında cinsel özgürlük tanınması hasadı güven­lik altına almak içindir. Bu törenlerde gerçekleşmesi istenen durum simgesel olarak canlandırılır(Şener, ?: 24-25).

            Evrimci görüşü benimsemiş olan ve bulguları ile bu görüşü geliş­tirmiş olan Sir George James Fraser, ritüellerde yer alan taklit öğesinin mitolojiye geçişini ve çeşitli mitlerde yer alan ölme ve dirilme öyküle­rini aydınlığa çıkarmıştır. Fraser’in izinden giden Jane Harrison, Gilbert Murray, Francis Macdonald Cornford, dramın ritüellerdeki taklitten doğduğunu kabul etmişler ve Antik Yunan dramının yapısal özellikleri ile ritüellerin yapısı arasındaki benzerliğe dikkat çekmişlerdir(Şener,?: 25).

            Fraser’in açıklamasına göre, doğal olayların değişkenliği ilkel insanı doğrudan doğruya etki­lemektedir. Her yıl toprak üzerinde meydana gelen büyük değişiklikler ilkel insanları bu değişiklikler üzerinde düşünmeye zorlamıştır. İlkel insan bu değişiklikleri büyü yolu ile etkileyebileceğine inanmıştır. Yağ­muru yağdırmak, güneşi doğdurmak, yemişleri oldurmak, hayvanları üretmek, baharı getirmek için büyü törenleri yapmıştır (Şener, ?: 26).

            Ritüeller, toplumsal statü ve rollerin de belirleyicisidir. Nitekim doğum, evlenme ve ölüm gibi ritüeller, farklı biçimlerde olmakla birlikte, bireyin bir toplumsal statüden bir başka statüye geçişini simgeleyen ritüellerdir. Kişilerin rol ve statü dönüşümleri sosyal yapıda değişiklikler meydana getirmektedir. Söz konusu sosyal yapıda meydana gelen değişikliklerin mevcut yapıyla çatışan durumlar oluşturmasının önüne ise ritüeller sayesinde geçilmektedir. Zira ritüeller sosyal yapıdaki bu tür dönüşümleri, çatışmaları engelleyerek ya da yaşanan dönüşümü meşrulaştırarak sağlar. Bu noktada ritüellerin dramatizasyon özelliği önemli bir rol oynar. Ritüellerin icra edilen çeşitli rollerden ibaret olan bir tiyatro oyunu gibi dramatik bir yapısı vardır. Ritüel geniş bir toplumsal bağlam içinde, bireye kendi öznel tecrübelerinin yerini tayin etme imkânı tanır. Ritüeller istenilen durumları yaratmak ya da istenilmeyen durumlardan kaçınmak amacıyla icra edilirler(Karaman, 2010:232-233).

            3.RİTÜEL ÇEŞİTLERİ

            3.1.Kutsal ve Kutsal Olmayan Ritüeller

            Ritüeller çoğunlukla kutsal ve kutsal olmayan olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Kutsal ritüeller dini inancın ifadesi ve canlandırılmasıyla ilişkili olanlardır. Dini inanç sistemlerinin doğaüstü güçlerle dua yoluyla iletişeme geçmeyi içerdiği varsayılır. Bu güçler ya tanrılarda veya diğer doğaüstü güçlerde bulunur ya da bunlarla sembolize edilir. Veya bunlar tıpkı Amerika ve Avustralya yerlilerinin dinlerinde görülen taşlar, nehirler, ağaçlar, dağlar gibi doğanın kendisinde bulunabilir. Kutsal olmayan ritüeller devlet törenleriyle, günlük yaşamla, sporla ve özel olarak dini karakterde olmayan her türlü faaliyetle ilişkilendirilenlerdir(Çevik, ?:13).

            Ritüellerin çoğu, hatta pek çoğu hem kutsal hem kutsal olmayan niteliktedir. Örneğin, evlenme töreni devletin hukuksal kontratının performansı, dini bir tören ve arkadaşların, aile üyelerinin toplanmasıdır. Tipik bir ABD evlilik töreninin ritüelleri hem kutsal hem kutsal olmayandır. Kutsal evlilik ritüelleri din adamlarının ve duacıların kutsal bir töreni gerçekleştirmesinden ibarettir. Bazı evlilik törenleri bir yargıç veya gemi kaptanı tarafından resmileştirilir ve bu durumlarda devletin kuralları geçerlidir. Bazen evlilik töreninin kutsal bölümü kutsal olmayan bölümünden ayrılarak cami, kilise veya bunun gibi bir mabede taşınabilir(Çevik, ?:13).

            Ritüeller, yapılma amaçlarına ve dönemlerine göre de çeşitli sınıflara ayrılır. Bir statüden başka bir statüye geçişi sembolize eden geçiş/giriş ritüelleri; genellikle, sosyoekonomik temele dayalı farklılıklarla biçimlenen takvimsel ritüeller ile zamanı belirlenmemiş ve ihtiyaç duyulduğu zaman yapılan bireysel veya toplumsal istek ya da isteksizliklerin dile getirildiği kriz ritülleri(Karaman, 2010:235).

            3.1.1.Geçiş/giriş Ritüelleri

            Geçiş/giriş ritüellerinin toplumsal organizeler olmalarına karşılık uygulamaların temel nedenleri bireyseldir. Bireyin bir statüden başka bir statüye geçişini sağlayan geçiş/giriş ritüelleri, mevcut toplumsal statünün bittiğini, bununla birlikte, başka bir statüye girişin toplumsal kabul gördüğünü simgeler. Toplumsal statüdeki değişim, yeni statüye uygun rol değişimini de zorunlu kılar. Yeni statünün gereği, bireyden, beklenen rollerin gerçekleştirilebileceğini kanıtlaması için, bazı topluluklarda çeşitli ritüeller düzenlenmektedir. Doğum, evlilik, ölüm ve üyeliğe kabul ritüelleri, geçiş ritüellerinin en önemlileri ve evrensel nitelikli olanlarıdır(Karaman, 2010:231).

            Geçiş  ritüelleri araştırmasında Victor Turner Gennep üç aşamalı bir ritüel eylemi tespit etmiştir: eşik öncesi, eşik ve eşik sonrası. Yaşamın bir aşamadan ötekine giden bir geçişler dizgesi olduğunu ve tüm yaşam boyunca her bir adımın bir ritüelle belirlendiğine işaret eder(Çevik, ?:18).

            Bir ritüelin eşik aşamasında iki şey yerine getirilir. Birincisi, ritüele maruz kalanlar geçici olarak “hiç” olurlar, uç noktada kırılgan hale gelerek değişime açık olurlar. Kişiler geçmiş kimliklerinden ve sosyal dünyanın statülerinden sıyrılır,  şu veya bu olmadıkları,  şurada veya burada olmadıkları, bir sosyal kendilikten diğerine seyahatin ortasında oldukları bir zaman ve mekâna girerler. Bu zaman içinde, güçsüz ve kimliksizdirler.  İkinci olarak, eşik aşaması boyunca, kişilere yeni kimlikleri kazınır ve yeni kimliklerinin gücü öğretilir. Biçim değiştirmeyi yerine getirmek için birçok yol vardır. Kişiler yemin edebilir, ilim öğrenebilir, özel eylemler öğrenebilir, korkutulabilir, sünnet edilebilir veya dövme yapılabilir. Kültürden kültüre, gruptan gruba, törenden törene değişen olasılıklar sayısızdır. Bir ritüelin eşik aşamasının sonucunda, eylemler ve….